İstanbul çağlar boyunca önemli bir şehir olup Roma ve Osmanlı İmparatorluklarına başkentlik etmiş eşsiz bir şehirdir. Günümüzde metropol bir şehir olan ve kozmopolit bir yaşam tarzı süren İstanbul’un 2024 itibariyle nüfusu resmi olarak 16 milyon gayri resmi ise 20 milyon insanın yaşadığı Mega bir kent olmuştur. İstanbul artık o kadar kalabalık, sıkışık ve trafik sorunu olan bir kent olmuştur ki inanın yaşanmaz hale gelmiştir. Deprem korkusu ve telaşı ile Anadolu yakası başta olmak üzere her karesinde bir kentsel dönüşüm, inşaat, doğa tahribatı, ağaç ve yeşilliğin olmayışı, gereksiz hızlı ve tempolu yaşam tarzı insanı sömürmektedir. İstanbul’un kasvetli bir havası vardır ve sanki Dünyanın merkezi burasıymış havasını verir. Fakat doğa, deniz, ağaç, sakinlik gibi özellikleri arayanlar için İstanbul artık cazip değil ve boğucu bir hal almıştır. İstanbul’un en tarihi ve canlı yeri Avrupa Yakası olup Anadolu Yakasında Üsküdar ilçesi dışında diğer tüm yerleşim alanları yeni genişletilmiş İstanbul olarak adlandırabiliriz. AVM, Plazalar ve beyaz yaka dediğimiz çalışanların yaşadığı hiçbir ruhun olmadığı tamamen kapitalist bir düzenin parçası olan bir yaka haline gelmiştir. İnanın Anadolu Yakasında 35 yıl yaşamış olarak biri olarak şunu söylemeyelim artık AVM, mağaza, kafe, Restaurant, yeni mekanlar veya yeni trend icatlar bana çok cazip gelmiyor. Doğa, ağaç, kum, deniz ve insan elinin az değdiği ve nüfusun kalabalık olmadığı, trafikte kaptı kaçtı oynamadığın bir şehir aramıyor değilim. İstanbul’un Avrupa Yakasının özellikle tarihi yerlerini gezmiş ve bitirmiş biriyseniz ve ileri de bir plan yapmak isterseniz bence İstanbul’da kalmayın derim. Deniz ve doğanın iç içe olduğu Balıkesir, İzmir, Aydın, Muğla gibi illeri araştırmanızı öneririm.