Asgari ücretin bu kadar artışı bir başka sorun olan işveren maliyetini de ortaya çıkaracaktır ve önümüzdeki yıllarda büyük olasılıkla tüm çalışanlar hatta orta sınıf olarak bilinen mühendis, üniversite mezunu yani mavi ve beyaz yaka çalıştıran fabrikalarda her çalışan sınıf gözetmeksizin asgari ücret ve onun biraz üzerinde maaş alacaklardır. Örneğin bir işçi net 4253 TL alıyor ise aynı fabrikada masabaşı çalışan bir beyaz yakalı en fazla 5000 TL alacak ve aradaki sınıfsal farklılıkta bir nevi kalkmış olacaktır. Belki 2023'e doğru giderken şu düşünülüyor olabilir; zaten alt orta sınıf olarak tabir edilen işçi sınıfının oyunu Ak Parti alabiliyor, orta sınıf ise her türlü muhalefete oy verdiği için ve bu sınıfında oranı %30 civarlarında olduğu için bu kesime ekstradan yatırım yapmaya gerek yok hatta bu kesimi daha aşağı çekecek unsurlara da olumlu bakılabilir. Belki bu seviyede ekonomik koşullar ile terbiye edilip alt orta sınıf seviye ve düşüncesine getirilebilir.
Bu düşünce bir başka ekonomik planlama veya kalkınma modeli olan Çin Modelini bu sefer akla getirmiştir. Her çalışanın aynı ücreti alması veya üniversite mezunu olsun olmasın ülkedeki her çalışanına aynı seviyelerde stabil düşük ücret verip ülkenin birkaç yıl sonra üretim yaparak kalkınması modelidir. Tabii bu model hayata geçirilmek istense bile yıllar alacaktır. 6 ay veya 1-2 yıl sonra bunun meyvesini yiyemezsiniz. Eylül 2022 tarihi sonrası güzel günler göreceğiz sloganı biraz zaman kazanmak amacıyla ve şu anki ekonomik krize karşı türetilmiş bir argüman gibi gözüküyor. Hafta içi döviz kurunun aşırı yükselmesi ve doların 17 Lira seviyelerine gelmesi de aşırı tehlikelidir. Toplumda doların 22-24 TL civarlarına gelmesi konuşuluyor ve herkes elindeki mevduatını Dolar veya Euro yapmış durumda. Türk lirası veya Faizde parasını tutan kimse yok gibidir. Dolar kuru belki 2023 yılında 30 TL olacaktır fakat şu zamanlarda 18 TL civarında bir süre kalması yararımıza olacaktır onun dışında tahmin edilemeyen döviz kuru artışları yaşanırsa birçok üründe fiyat istikrarsızlığı ile karşı karşıya kalırız.
Özellikle market alışverişleri, gıda, giyim, elektronik olsun tüm ürünlerde haftalık hatta her gün etiket değişimi yaşanmaktadır. Bu da herkesi erkenden şu ürünü alayımda bir daha alamam korkusu ile bilinçsiz tüketime yönlendirmektedir. Hatta elektronik ürünler olan telefon ve bilgisayarda döviz kurundan dolayı yaşanan haftalık aşırı fiyat artışı ve istikrarsızlığı sebebiyle stokçuluk bile başlamıştır. Fiyat istikrarsızlığın olduğu bir yerde stokçuluk ve karaborsa her zaman yaşanır. Tabii bu stokçuluk bireysel insanların kendi evleri için aldığı gıda dışı maddeler olan tuvalet kağıdı, havlu kağıdı, yağ, deterjan, sıvı sabun gibi toplu alımları kapsamaz çünkü o birey bu ürünlerin birkaç hafta sonra pahalanacağını bildiği için evindeki yer kapasitesine göre bir değil de birkaç tane fazladan kendisi için alarak ekonomi yapmaktadır. Bunu da tavsiye olarak söyleyemem fakat evde müsait yeriniz varsa ve maddi olarak satın alabilme gücünüz varsa ayçiçek yağı, un, tuz, havlu ve tuvalet kağıdı, sıvı ve katı sabun, ıslak mendil gibi ürünleri bence kendiniz için fazladan alabilirsiniz. Bunları fazladan alıp fahiş fiyata satmak suçtur.
Tekrardan orta sınıfa ve insan davranışlarına dönecek olursak; bence ekonomik sıkıntılardan dolayı bundan sonra kitlesel eylemlerin olmayacağını düşünüyorum. Özellikle Gezi Parkı, 15 Temmuz ve benzeri kitlesel olaylardan sonra halk bence sıkıldı ve yoruldu. Ekonomik darlıktan dolayı artık bireysel davranışlar ön plana çıkacaktır. Bunu biraz açmak gerekirse örneğin üçkağıtçılık, borç erteleme, dilenme hatta en berbat tabiri ile yamyamlık dediğimiz kötü alışkanlıklar insanlarda daha belirgin görülmeye başlanacaktır. Bir örnekle açıklama gerekirse mesela banka size yanlışlıkla 100 TL verdi diyelim ki ve bu hatasının farkında değil. Artık karşıdaki bireyde nasılsa benden çalıyorlar ve vergiler altına eziliyorum mantığı ile o 100 Lirayı geri vermekten vazgeçecektir ve bana ne diyerek hayatına devam edecek. Bu tip olaylar da bireysel çıkarcılığı ve bencilliği toplumda artıracaktır. Hoşgörü ve sevgi ekonomik buhran ile birlikte daha azalır bir seviyeye gelecektir.
Yakıt fiyatlarından biraz bahsetmek gerekirse; her hafta hatta her gün benzin, LPG ve motorin yakıtlarına zam gelmektedir. Hatta dün akşam gelen zam ile birlikte LPG'nin litre fiyatı 7,39 iken 8,09 olmuştur. Motorin ve Benzin ise 11 TL seviyelerine gelmiştir. Etrafınızda araç kullananlar genelde size şunu söylüyor olabilir; "artık benzin kullanın gaz kullanmayın" dese de şu an ikisinin arasında 2-3 TL gibi bir fiyat farkı söz konusudur. Eğer LPG ve Benzin paritesi 1 TL altına düşerse bu seçeneği değerlendirin derim. Kimi yazarlar şunları da yazmış nasılsa araç kullanan kişiler orta sınıf olduğu için ve asgari ücretle çalışmadığı için bu kalemlere zam ve vergi yazılmaya fazlasıyla devam edilecektir. Bu kısmen doğru değildir çünkü döviz kurundaki kontrol edilemeyen artışlardan dolayı varil yani Brent Petrole hep zam gelmektedir. Dolayısıyla da bu döviz kurundaki artış maliyet ve yakıta yansıyacaktır. Devlet sırf bunu daha az hissedilmesi için ÖTV'yi bile kaldırmıştır fakat o bile çok işe yaramamıştır.
Muhalefet ve erken seçim konuları ise televizyonlarda çokça konuşulup tartışılsa bile halk nezdinde erken seçim lafı pek dolanmıyor diyebilirim. Halk ekmeği önünde biriken kuyruklar olsun, otomobillere yapılan zamlar ve stokçuluk olsun, satın alma gücünün günden güne düşmesi ve fiyat pahalılığı olsun halk muhalefetin önerilerini dinlemek ve erken seçim konusunu konuşmayı pek ırgalamıyor diyebilirim. Şu an halk hafif şok geçirmiş gibi olup bu pahalılık ne olacak ve yukarıda yazdığım gibi ben ne yapabilirim veya nasıl durumu kurtarırım peşine düşmüştür. Bu düşünce bireyselciliği ön planda tuttuğu için zaten kitlesek olarak eylem, grev veya gösteri bundan sonra olmayacaktır. Halk şunu da bilmektedir, muhalefet anketlerde en çok oy alan Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş'ı aday gösterse bile bunlar nasıl düzeltecek acaba, bir yıl içerisinde bu ekonomik kaos düzelirmi bunların elinde sihirli bir değnek mi var veya yapabilirler mi sorusu da olduğu için şu an tek ana düşünce ben bu krizden nasıl çıkarım, nasıl kazanırım ve nasıl daha az zararla etkilenirimdir.
2018 yılında başlayan ve halen devam eden Türk para birimi ve borç krizi olarak (2018–2021 Turkish Currency and Debt Cisis) bilinen ekonomik resesyon daha ne kadar devam edecek hep birlikte göreceğiz. Döviz kurlarında fiyat istikrarsızlığı, satın alma gücünün düşmesi ve fiyat pahalılığı Türk halkının bir süre daha yakasını bırakmayacak gibi gözüküyor. Yazımda Pandemi koşullarından pek bahsetmedim fakat pandemi süreci Türkiye'yi ve Türk halkını oldukça ekonomik ve ruhsal olarak yormuştur.
Burak AVCI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Makaleye Yorum ve Sorularınızı Bırakabilirsiniz.